8 Şubat 2010

New Orleans is back...




Başlık bana ait değil, New Orleans Saints'i sahibi Tom Benson oldukça çekişmeli geçen mücadele sonrasında kupayı kaldırırken bu şekilde bağırdı.

Aslında maça kötü başladı New Orleans. İlk top kullanımına sahip olmasa da İndianapolis Colts ilk sayıları kaydederek psikolojik avantajı ele geçirdi. Peyton Manning'in pasında Haitili (depremzedeler için bir kampanya başlatmıştı) Pierre Garçon 96 yardlık ( Superbowl rekoru) bir drive yaptı ve maçın ilk touchdown'una imza attı.




New Orleans'lı forvetler normal sezonda sergiledikleri performansı Superbowl'da göstermekte zorlandılar. Soyunma odasından döndükten sonra sahada bambaşka bir New Orleans vardı. Galibiyet için daha riskli bir oyun ortaya koyan Saints'te oyun kurucu Drew Brees'in müthiş pasları maçın kaderini belirledi. Pierre Thomas ve Jeremy Shockey ile üst üste sayılar bulan New Orleans öne geçti bir daha bu avantajı bırakmadı.

New Orleans Saints sürpriz bir şekilde şampiyonluk kupasını müzesine götürürken, genç oyun kurucu Drew Brees maçın en değerli ismi seçildi ( 39'da 32 isabet (yine bir rekor) ve 288 yard).





2005'te Katrina kasırgası nedeniyle büyük zarar gören New Orleans bu zaferle biraz da olsa toparlanacak gibi gözüküyor.

7 Şubat 2010

Euro 2012...hayırlı olsun




Euro 2012 kuraları Polonya'nın başkenti Varşova'da çekildi. Dişimize göre bir gruba düştük diyebiliriz. Almanya tabi ki grubun favorisi, ama Euro 2008'in rövanşı ilginç olacak. 1. torbadan gelebilecek en kolay rakip Hırvatistan'dı ama Almanya'da seyirci faktörü göz önünde bulundurulduğunda avantaj olarak kabul edilebilir. İspanya ve İngiltere karşısında mesela hiçbir şansımız olmazdı.

Diğer rakiplere bakacak olursak Avusturya halen arayış içerisinde ancak son dönemlerde sürpriz neticelere imza attılar. Belçika'nın genç ve dinamik bir kadrosu olduğunu söylebiliriz. Kazakistan ve Azerbaycan'ın normal koşullarda bir sıkıntı yaratmayacağını düşünebiliriz ancak grup maçlarında hep bu tür rakiplere karşı puanlar kaybettiğimizi unutmamak gerek.

Diğer gruplarda: Hırvatistan, Yunanistan, İsrail üçlüsü çok dengeli bir grup oluşturdular. İspanya ve İngiltere'nin şimdiden Euro 2012'de olduklarını söyleyebiliriz. Fransa yakından tanıdığı Romanya ve bizim kardeşler Arnavutluk ve Bosna Hersek ile aynı grupta...Rusya kendisini Dünya Kupası'ndan eden Slovakya ile eşleşti (bir rövanş hikayesi daha). Portekiz ve Danimarka yine aynı gruptalar.

Bana mı öyle geliyor yoksa her kura çekiminden sonra aynı gruplar oluşuyor ?

Superbowl...




Dünyanın en medyatik kulüplerarası spor organizasyonu Superbowl bu gece TSİ ile 01:30'da Miami'de gerçekleştirilecek. Amerikan basınının öngörülerine göre 40. Superbowl maçını ABD'nin nüfusunun 3'te 1'i yanı yaklaşık 100 milyon izleyeci ekranları başında takip edecek.

Amerikan kanalları Superbowl hazırlıklarına başladılar bile. Yemek tarifi verilen programlarda Superbowl menüleri tanıtılmaya başlandı. Kalburüstü bütün markalar ise reklam kuşakları için hazırlıklarını yaptılar. Superbowl reklam kuşaklarının dünyanın en pahalıları arasında yer aldığını ve genellikle bu reklamlarda yaratıcılığın doruğa ulaştığını hatırlatmak yersiz olur herhalde.

Neyse biz maça dönelim. Sun Life Stadium'da oynanacak karşılaşma konusunda tek tereddüt son günlerde etkisini gösteren yağmur. Amerikan Futbolu her ne kadar fizik gücün ön planda olduğu bir spor olsa da teknik yapı ve görüş alanı bu sporun en önemli unsurları arasında yer alıyor. Bu nedenle sağnak yağış sporcuları (özellikle koşucular ve oyun kurucular) olumsuz bir şekilde etkileyebilir.





Takımlara bakacak olursak: New Orleans Saints tarihinde ilk Superbowl maçına çıkıyor. Ama bu tecrübesizlik sizi şaşırtmasın. Saints takımı NFC'de bileğinin hakkıyla şampiyon oldu. Konferans finalinde efsane isimlerden Brett Favre'nin (40 yaşındaki oyun kurucunun bu maç sonrasında sporu bırakması kesinleşti gibi) takımı Minnesota Vikings'i mağlup ederek Superbowl biletini elde ettiler. New Orleans ayrıca normal sezonda kaydettiği 510 sayıyla (tüm zamanların 9. en yüksek skoru) ligin en skorer takımı olmayı başardı. Katrina kasırgasının yerle bir ettiği New Orleans şehrinin takımı olan Saints bu doğal afetin hedefi olması nedeniyle futbolseverler arasında sempati toplamayı da başardı. New Orleans'ın mucizeyi başarması için hem ofansif hem de defansif anlamda sağlam olması gerekiyor. New Orleans'ın oyun kurucusu Drew Brees'in performansıda bu anlamda kilit nokta olarak göze çarpıyor.





New Orleans Saints'in karşısında favori olarak gösterilen İndianapolis Colts ve efsane oyun kurucu Peyton Manning olacak. NFL tarihinde 10 yıla 40 bin yard isabetli pas sığdıran tek isim olan Manning için bu maç özel bir anlam taşıyor. 34 yaşındaki yıldızın babası Archie Manning (New York Giants'ın şu andaki oyun kurucusu Eli Manning'de kardeşi unutmayalım) 70'li yıllarda New Orleans forması giyiyordu. Manning'de çocukluğunun büyük bir bölümünü New Orleans soyunma odasında geçirdi. Aynı zamanda rakip takımın oyun kurucusu Drew Brees'in çok yakın arkadaşı olan Manning bu gece takımının kuşkusuz en büyük kozu olacak. 3 sezon önce Miami'de oynanan Superbowl'u kazanan İndianapolis ligin 9. hucümuna sahip olsa da defansif anlamda New Orleans'tan çok üstün. 4 kez MVP seçilen Peton Manning'in görevi de New Orleans'ın defansif oyunlarını bozmak olacak.

Ne olursa olsun keyifli ve skor açısında cömert bir Superbowl olmasını diliyoruz.

Hak eden kazansın :)

5 Şubat 2010

Fenerbahçe - Bursaspor...




Maç öncesinde Bursaspor'un Türkiye Kupası'nda çıkabilecek en zor rakip olduğunu düşünüyordum. Hızlı giden forvetleri, baskılı oyunu ve oyunu iyi okuyan teknik direktörü ile Bursa muhtemel rakipler arasında beni en çok korkutan takımdı.

Ama maçın başında bu korku yerini rahatlığa bıraktı. İlk düdükten itibaren Fenerbahçe'nin orta saha ve forvet oyuncuları müthiş bir baskı uygulamaya başladılar. Semih'in istekli görüntüsü, Emre'nin baskısı, Baroni'nin her zaman bir pas imkanı sunması Fenerbahçe'nin rahat galibiyetindeki en büyük unsurlardı.

Zemin bir ilginç, Fenerbahçe gibi ayağa pas yapan, kale vuruşlarını bile kısa kullanmayı tercih eden bir takım için bozuk bir zemin inanılmaz bir dezavantaj. Şükrü Saracoğlu'nda taraftar da olmasa Fenerbahçe'nin deplasmanda oynadığı maçlardan bir farkı olmazdı dün gece oynanan karşılaşma.

Defansif açıdan Fenerbahçe çok fazla pozisyon vermiyor. Ama bu sarı lacivertli defansın mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Bilica fantezi hareketlerinden vazgeçmeli. Hayatımda ilk defa bir defans oyuncusunu sırtı dönük çalım atmaya çalışırken gördüm. Lugano topu oyuna olumlu sokmakta ısrarcı olunca Fenerbahçe'nin top kullanma yüzdesi de yüksek oldu. Andre Santos'un gerçek bir sol bek olmadığı ortada. Defansif anlamda bir tane olumlu hareket yapmadı. Kanat oyuncusu olduğu ortada ancak bek değil. Gökhan inanılmaz bir oyuncu. Maçın 70. dakikasında 80 metre bir depar attı ve ataka katkıda bulundu. Fenerbahçe topu kaptırdığı anda ise aynı hızla geri döndü.

Emre - Baroni ikilisi çok rahat ancak bu rahatlık bazen yerini rehavete bırakıyor. Net skor ve kaliteli futbol orta sahada yapılan top kayıplarının göze batmamasına neden oldu. Daha teknik bir takıma karşı oynanılsa bu kayıplar büyük sıkıntı yaratabilir.

Uğur'a üzüldüm. Tam form tutmaya ve Daum'un gözüne girmeye başladığı anda ağır bir sakatlık geçirdi. Geçmiş olsun demekten başka yapacak birşey yok.

Fenerbahçe açısında Bursaspor maçının en olumlu noktası takımdaşlık ve Alex'in kurtarıcı rolüne soyunmak zorunda kalmaması. Alex yine gollerin gizli kahramanıydı ama Fenerbahçe'nin tek hücum opsiyonu değildi.

Son maçlarda form tutan ve gollü galibiyetler elde eden Fenerbahçe hem kupanın hem de Turkcell Süper Lig'in en büyük favorisi haline geldi. Tabi Türkiye'de herşey günlük alınacak 2 mağlubiyet Fenerbahçe gökyüzünü kara bulutlarla kaplayabilir.

4 Şubat 2010

Home sweet home...



Güney Amerika kıtası tam bir futbolcu fabrikasıdır. Brezilya ve Arjantin başta olmak üzere kıtanın her bir yanından her yıl yüzlerce futbolcu ithal edilir. Avrupa ve Arap liglerinde Brezilyalı veya Arjantinli bir futbolcusu olmayan takım sayısı çok azdır.

Bu Güney Amerikalı oyuncu enflasyonu son dönemlerde değişik bir trende yol açtı. Avrupa'ya büyük umutlarla getirilen futbolcular çeşitli sebeplerden dolayı futbola başladıkları ülkeye dönmeye başladılar.



Brezilyalı oyuncularla başlayalım isterseniz. Öyle çok fazla detaya girmeye gerek yok, Ronaldo ( şişman olan ) örneği yeterli. 90'lı yıllarda belki de dünyanın en iyi futbolcusu olarak gösterilen Ronaldo'nun önce İnter'de ardından da Milan'da dizinden geçirdiği sakatlıklar sonrasında futbol hayatı tehlikeye girdi. Artık 30'lu yaşlara ulaşan ve geçmişi geleceğinden daha fazla konuşulan Ronaldo hem tedavi olmak hem de zayıflamak için ülkesi Brezilya'ya gitmeyi tercih etti. Brezilya'da istediği ortamı bulan Ronaldo Milan'la sözleşmesini feshetti ve Corinthians kulübü ile anlaştı. Fazla kilolarını atmakta zorlananan Brezilyalı oyuncu ülkesinde daha düşük tempoda oynanan futbol anlayışının da etkisiyle başarılı bir görünüm çizmeye başladı. Uzmanlar Ronaldo'nun 2010'da Güney Afrika'da düzenlenecek Dünya Kupası'nda mücadele etmeye hazırlandığını bile ileri sürdüler.




Bir başka isimle devam edelim. O da Avrupa'nın en yetenekli ve en güçlü forvetlerinden birisiydi. Parma ve İnter forması altında o kadar çok muhteşem gole imza attıki saymakla bitmez. Ancak Güney Amerikalı (özellikle Brezilyalı) futbolcuların en büyük sıkıntısı olan eğlence tutkusunu futbolundan önde tuttuğu için düşüşe geçti. Yaşadığı alkol sorunları, ailesel sıkıntılar birdenbire Adriano'nun yarattığı tek gündem oldu. Mourinho ilk olarak çareyi Adriano'yu kiralayarak göndermekte buldu. Döndüğünde daha pozitif bir görünüm çizen Brezilyalı eski zaaflarına çabuk kucak açtı. Alkol sorununu bir türlü çözemeyen Adriano çıkış kapısını Ronaldo'da olduğu gibi ülkesi Brezilya'da buldu. Disiplin açısında daha esnek olan Brezilya'da Flamengo forması giyen Adriano takımını Serie A şampiyonluğuna kadar taşımayı başardı. Ve yine Ronaldo'da olduğu gibi Adriano'nun ismi Dünya Kupası kadrosu için anılmaya başlandı.




Sıradaki isim Türk futbolseverlerin yakından tanığı birisi. Roberto Carlos. İnter'de başlayan Avrupa macerasını Real Madrid ve Fenerbahçe'de sürdüren dünyanın en iyi sol beki, şimdi Corinthians forması giyiyor. Özellikle Real Madrid'te sergilediği futbolla sol mevkisinin tek ismi olmayı başaran ve 1997'de Fransa'ya karşı attığı golle fizik kurallarını zorlayan Roberto Carlos, tüm Brezilyalılar gibi futbolu ülkesinde bırakma kararı aldı. Corinthians'ta 2. kez doğduğunu dile getiren Carlos'un ismide Brezilya milli takımı ile anılmaya başlandı.




Brezilya'ya come back yapan son isim ise Robinho oldu. Santos'ta oynadığı dönemde Brezilyalıların yeni incisi olarak gösterilen ve yüklü bir bonservis karşılığında Real Madrid'e transfer olan Robinho bekleneni bir türlü veremedi. Real Madrid alışma sürecini atlatamayan Brezilyalı 2008'de İngiltere transfer rekorunun kırarak Manchester City'e gitti. İngiltere'de inişli çıkışlı performanslara imza atan Robinho yine de kendisinden beklenen süperstar seviyesine bir türlü ulaşamadı. Son olarak teknik direktör Roberto Mancini'nin Manchester takımının başına geçmesiyle istenmeyen adam haline gelen Robinho soluğu futbola başladığı Santos takımında aldı. Santos'un ve Brezilya'nın efsane ismi Pele ile birlikte seyircilerin önüne çıkan Robinho dünyanın en iyi oyuncuymuş gibi karşılandı. Dünya Kupası'na aylar kala Robinho'nun bu geri dönüş tercihi tabi ki vatan sevgisi ile alakalı değildi.




Brezilyalıları yanısıra Arjantin'in yetiştirmiş olduğu önemli yıldızlarda kariyerlerine ülkelerinde devam etme kararı aldılar. İtalya'da patlama yapan Juan Sebastien Veron 2001'de transfer olduğu Premier League'de büyük bir düşüş yaşadı. Manchester United ve Chelsea formaları altında bekleneni veremeyen Veron ülkesinin köklü takımlarından Estudiantes'e gitti. Estudiantes ile başarıdan başarıya koşan Veron son olarak Kulüplerarası Dünya Kupası finalinde Barcelona'ya karşı mücadele etti. Arjantin Milli takım teknik direktörü Diego Armando Maradona sakatlık olmaması durumunda Veron'un Dünya Kupası'nda yer alacağını söyledi.




Arjantin'de ikinci baharını yaşayan bir başka isim ise Riquelme. Boca Juniors'tan yeni Maradona olarak ithal edilen Juan Roman Riquelme tıpkı Saviola ve Aimar örneklerinde olduğu gibi bu büyük beklentinin karşılığını veremedi. Barcelona'da sadece tek sezon geçiren Riquelme Villarreal'e transfer oldu. Sarı Lacivertli takımda ilk dönemlerde başarılı olan Riquelme teknik direktör Manuel Pellegrini ile yaşadığı sorunlar nedeniyle kalbinin takımı ( bir ilah olarak kabul edildiği ) Boca Juniors'a döndü. 2 sezondur Boca forması ile mücadele eden Riquelme teknik direktör Maradona ile kavgalı olmasa Dünya Kupası'nda yer alacak futbolcu listesinin başında gelirdi.

Bütün bunları neden yazdık? 2002'den beri futbol Dünyası üzerinde hakimiyetini kaybeden ve Güney Amerika - Avrupa kutuplaşmasında dengeyi yitiren Latin Amerika takımları gözden düşmüş yıldızlarına kucak açmaya başladılar.

Avrupa'da yoğun baskı ve oldukça yüksek beklentilere bir türlü cevap veremeyen yada kariyerinin son demlerini çocukluk sevdaları takımlarında geçirmek isteyen oyuncularda kolayklığı tercih edip rotalarını geri dönüşe çevirdiler.

Bakalım bu geri dönüş trendi 2010 Dünya Kupası'nda etkili olacak mı?

3 Şubat 2010

Sambacılar, Tangocular...



Avrupa'da tutunamayan Güney Amerikalı oyuncular ülkelerine dönmeye başladılar. Veron, Riquelme, Adriano, Ronaldo, Roberto Carlos, Robinho...böyle devam ederse Copa Libertadores, Şampiyonlar Ligi'nden daha heyecanlı bir turnuva olacak.
Blogdaki ilk yazım bu geri dönüş ile ilgili olacak ancak ilk olarak sağlam bir uykuya ihtiyacım var.


See you...

Geri dönüş mü? Yoksa yeni başlangıç mı?

Bloga çok isteyerek başlamıştım...anlatmak, paylaşmak istediğim çok şey vardı. Örnek aldığım bloglar hatta buna kıskandığım bloglar vardı diyebilirim. Ali Okancı blog kültürü hakkında bana çekirdek yemek gibi başladınmı bir türlü bırakamıyorsun demişti...


Ben bir süre bırakmak zorunda kaldım. Bir süre dediğim 1 yıl oldu. Ne gelişmeleri aktarmak, ne de içimdekileri paylaşmak istedim bu sene boyunca...


Ama artık geri dönmeye karar verdim..veya başka bir deyişle yeniden başladım...Clijsters ve Henin tenise, Schumacher Formula 1'e geri dönüyorsa o zaman bende blog alemine geri dönerim kardeşim... :)


Şimdiden okuyan ve okuyacak olanlara selamlar...

26 Şubat 2009

4L Trophy


Arabayı tanımaya gerek yok Renault 4L. Fotoğrafta ilginç bir detay var, arabanın arkasında Fransa trafik kanununa göre acemi sürücüleri belirten A harfi var. Acemi bir sürücü Renault 4L ile çölde yarışıyor .... :)

90'da


Karagounis ( Panathinaikos ) ...

Danica Patrick


Bu gözlere iyi bakım...Hamilton ve Alonso'ya rakip geliyor....

Geri döndüm


Hastalık nedeniyle birkaç gündür blogla ilgilenemedim...


Şampiyonlar liginde ilginç sonuçlar alındı. Lyon Juninho'nun inanılmaz frikiği sayesinde Barcelona'yı avantajsız gönderdi, Karagounis Villarreal'i zora soktu, Benayoun ise Benitez'in şimdilik yerini garantiledi...Birde Sporting Lizbon'un sahasında Bayern Münih'e 5-0 yenildiğini hatırlatalım..Şampiyonlar liginde bu seviyede 5-0 gibi skorlar olması açıkçası beni şaşırtıyor...

22 Şubat 2009

Spor Güzeldir - 8


...Yorumsuz

Spor Güzeldir - 7


Hep merak etmişimdir kayakla atlamada aşağısı nasıl görünür diye...

Guardiola


Barcelona'da son iki haftada 5 puan kaybedildi, ikinci lige doğru ilerleyen ve haftalardır puan yüzü görmeyen Espanyol'a karşı Barcelona derbisi kaybedildi, teknik direktör pep guardiola meraklanmanın yeri olmadığını söylüyor..6-1'le Real Betis'i geçen Real Madrid sol şeritten sıkıştırmaya başladı

Danny Lee


Resimdeki arkadaş Avustralya'da düzenlenen Johnnie Walker Classic golf turnuvasını kazandı. Buraya kadar herşey normal. Anormallik şurada bu arkadaş amatör ve sadece 18 yaşında. Amatör olduğu için 200.000 euro'yu aşan para ödülünü de kazanamadı...Yakında profesyonel olur :)

Spor Güzeldir - 6


...Yorumsuz

19 Şubat 2009

Van der Sar


Manchester United'ın Hollandalı kalecisi Edwin Van Sar takımının Fulham'a karşı oynadığı Premier Lig maçında gol yemeyerek, 1.302 dakikayla dünyanın en uzun zaman gol yemeyen kalecisi unvanını ele geçirdi...


Kaleci böyle olsa gerek

Spor Komiktir - 10


Hong Kong'ta arabalar arasında düzenlenen futbol müsabakası

18 Şubat 2009

Eduardo is back


Biraz geç oldu ama yazmak gerekir, Djibril Cisse'den sonra en kötü sakatlık görüntülerinin kahramanı Eduardo 2 golle geri döndü...


Geçmiş olsun...

Spor Güzeldir - 5


Bayılıyorum bu spora

Spor Güzeldir - 4


California bisiklet turu...Golden Gate köprüsü...bizim köprüsünün üstündeki gibi fırlatma rampaları yok orada....

Obama


Amerika Birleşik Devletlerinin Başkanı Barrack H. Obama, Phoenix veteran pivotu Shaquille O'neal'ın ayakkabılarıyla....

16 Şubat 2009

Aradaki 7 farkı bulun ;)


...Yorumsuz

Armstrong ve bisikleti


Birleşik Amerikalı bisikletçi Lance Armstrong California turunda çalınan el yapımı zaman karşı yarış bisikletini geri getirenleri ödüllendireceğini açıkladı...


Bisikletin resmi yukarıda, görürseniz haber verin :)

Spor Güzeldir - 3


Tomasz Gudzowaty - World Press Photo Contest spor kategorisi birincisi

Spor Komiktir - 9


....Yorumsuz

Rudy Fernandez


All Star Slam Dunk Contest'in birinciliği hak eden smacı....daha önce bahsetmiştim resmini buldum :)...

Rotterdam zafer Murray'in


Andy Murray Rotterdam açık tenis turnuvasının finalinde ATP klasmanının lideri İspanyol raket Rafael Nadal'ı 3 sette geçti...Bu Doha'dan sonra İskoç tenisçi için sezonun 2. galibiyeti..


Murray bu sezon Federer'in yerini çalabilir !...

Oh beee...


Huntelaar Madrid forması altında ilk golünü attı...


Devamı gelir inşallah...

All Star Game


Kötü maç, şevksiz oyuncular..All Star'da sadece amigo kızlar güzeldi..


Not : Shaq ve Kobe 3. kez MVP seçildiler ve Jordan'ın rekorunu egale ettiler...