4 Şubat 2010

Home sweet home...



Güney Amerika kıtası tam bir futbolcu fabrikasıdır. Brezilya ve Arjantin başta olmak üzere kıtanın her bir yanından her yıl yüzlerce futbolcu ithal edilir. Avrupa ve Arap liglerinde Brezilyalı veya Arjantinli bir futbolcusu olmayan takım sayısı çok azdır.

Bu Güney Amerikalı oyuncu enflasyonu son dönemlerde değişik bir trende yol açtı. Avrupa'ya büyük umutlarla getirilen futbolcular çeşitli sebeplerden dolayı futbola başladıkları ülkeye dönmeye başladılar.



Brezilyalı oyuncularla başlayalım isterseniz. Öyle çok fazla detaya girmeye gerek yok, Ronaldo ( şişman olan ) örneği yeterli. 90'lı yıllarda belki de dünyanın en iyi futbolcusu olarak gösterilen Ronaldo'nun önce İnter'de ardından da Milan'da dizinden geçirdiği sakatlıklar sonrasında futbol hayatı tehlikeye girdi. Artık 30'lu yaşlara ulaşan ve geçmişi geleceğinden daha fazla konuşulan Ronaldo hem tedavi olmak hem de zayıflamak için ülkesi Brezilya'ya gitmeyi tercih etti. Brezilya'da istediği ortamı bulan Ronaldo Milan'la sözleşmesini feshetti ve Corinthians kulübü ile anlaştı. Fazla kilolarını atmakta zorlananan Brezilyalı oyuncu ülkesinde daha düşük tempoda oynanan futbol anlayışının da etkisiyle başarılı bir görünüm çizmeye başladı. Uzmanlar Ronaldo'nun 2010'da Güney Afrika'da düzenlenecek Dünya Kupası'nda mücadele etmeye hazırlandığını bile ileri sürdüler.




Bir başka isimle devam edelim. O da Avrupa'nın en yetenekli ve en güçlü forvetlerinden birisiydi. Parma ve İnter forması altında o kadar çok muhteşem gole imza attıki saymakla bitmez. Ancak Güney Amerikalı (özellikle Brezilyalı) futbolcuların en büyük sıkıntısı olan eğlence tutkusunu futbolundan önde tuttuğu için düşüşe geçti. Yaşadığı alkol sorunları, ailesel sıkıntılar birdenbire Adriano'nun yarattığı tek gündem oldu. Mourinho ilk olarak çareyi Adriano'yu kiralayarak göndermekte buldu. Döndüğünde daha pozitif bir görünüm çizen Brezilyalı eski zaaflarına çabuk kucak açtı. Alkol sorununu bir türlü çözemeyen Adriano çıkış kapısını Ronaldo'da olduğu gibi ülkesi Brezilya'da buldu. Disiplin açısında daha esnek olan Brezilya'da Flamengo forması giyen Adriano takımını Serie A şampiyonluğuna kadar taşımayı başardı. Ve yine Ronaldo'da olduğu gibi Adriano'nun ismi Dünya Kupası kadrosu için anılmaya başlandı.




Sıradaki isim Türk futbolseverlerin yakından tanığı birisi. Roberto Carlos. İnter'de başlayan Avrupa macerasını Real Madrid ve Fenerbahçe'de sürdüren dünyanın en iyi sol beki, şimdi Corinthians forması giyiyor. Özellikle Real Madrid'te sergilediği futbolla sol mevkisinin tek ismi olmayı başaran ve 1997'de Fransa'ya karşı attığı golle fizik kurallarını zorlayan Roberto Carlos, tüm Brezilyalılar gibi futbolu ülkesinde bırakma kararı aldı. Corinthians'ta 2. kez doğduğunu dile getiren Carlos'un ismide Brezilya milli takımı ile anılmaya başlandı.




Brezilya'ya come back yapan son isim ise Robinho oldu. Santos'ta oynadığı dönemde Brezilyalıların yeni incisi olarak gösterilen ve yüklü bir bonservis karşılığında Real Madrid'e transfer olan Robinho bekleneni bir türlü veremedi. Real Madrid alışma sürecini atlatamayan Brezilyalı 2008'de İngiltere transfer rekorunun kırarak Manchester City'e gitti. İngiltere'de inişli çıkışlı performanslara imza atan Robinho yine de kendisinden beklenen süperstar seviyesine bir türlü ulaşamadı. Son olarak teknik direktör Roberto Mancini'nin Manchester takımının başına geçmesiyle istenmeyen adam haline gelen Robinho soluğu futbola başladığı Santos takımında aldı. Santos'un ve Brezilya'nın efsane ismi Pele ile birlikte seyircilerin önüne çıkan Robinho dünyanın en iyi oyuncuymuş gibi karşılandı. Dünya Kupası'na aylar kala Robinho'nun bu geri dönüş tercihi tabi ki vatan sevgisi ile alakalı değildi.




Brezilyalıları yanısıra Arjantin'in yetiştirmiş olduğu önemli yıldızlarda kariyerlerine ülkelerinde devam etme kararı aldılar. İtalya'da patlama yapan Juan Sebastien Veron 2001'de transfer olduğu Premier League'de büyük bir düşüş yaşadı. Manchester United ve Chelsea formaları altında bekleneni veremeyen Veron ülkesinin köklü takımlarından Estudiantes'e gitti. Estudiantes ile başarıdan başarıya koşan Veron son olarak Kulüplerarası Dünya Kupası finalinde Barcelona'ya karşı mücadele etti. Arjantin Milli takım teknik direktörü Diego Armando Maradona sakatlık olmaması durumunda Veron'un Dünya Kupası'nda yer alacağını söyledi.




Arjantin'de ikinci baharını yaşayan bir başka isim ise Riquelme. Boca Juniors'tan yeni Maradona olarak ithal edilen Juan Roman Riquelme tıpkı Saviola ve Aimar örneklerinde olduğu gibi bu büyük beklentinin karşılığını veremedi. Barcelona'da sadece tek sezon geçiren Riquelme Villarreal'e transfer oldu. Sarı Lacivertli takımda ilk dönemlerde başarılı olan Riquelme teknik direktör Manuel Pellegrini ile yaşadığı sorunlar nedeniyle kalbinin takımı ( bir ilah olarak kabul edildiği ) Boca Juniors'a döndü. 2 sezondur Boca forması ile mücadele eden Riquelme teknik direktör Maradona ile kavgalı olmasa Dünya Kupası'nda yer alacak futbolcu listesinin başında gelirdi.

Bütün bunları neden yazdık? 2002'den beri futbol Dünyası üzerinde hakimiyetini kaybeden ve Güney Amerika - Avrupa kutuplaşmasında dengeyi yitiren Latin Amerika takımları gözden düşmüş yıldızlarına kucak açmaya başladılar.

Avrupa'da yoğun baskı ve oldukça yüksek beklentilere bir türlü cevap veremeyen yada kariyerinin son demlerini çocukluk sevdaları takımlarında geçirmek isteyen oyuncularda kolayklığı tercih edip rotalarını geri dönüşe çevirdiler.

Bakalım bu geri dönüş trendi 2010 Dünya Kupası'nda etkili olacak mı?

Hiç yorum yok: